20 Mart 2009 Cuma

AKADEMİK KARİYER

akademik kariyer
Nedir bu akademik kariyer? Üniversite jargonunda “asistan kalmak” olarak tabir edilen ve havasından geçilmeyen bir kariyer seçeneğiyle karşı karşıyayız... Araştırmacı gazetecilik ruhuna sahip, prestijli bir iş isteyen, “her şeyin başı eğitim” lafını diline sakız etmiş ve buna gerçekten inanan, cesur, bilgi üretme ve sürekli öğrenme havasında olanlar bir adım öne çıksın. Çünkü akademik kariyer için gerekli ön koşullara sahipler.
Tamam, biliyoruz, bu koşulların hepsine birden sahip olmak o kadar kolay değil. Hadi, bu özellikleri borç harç bir araya getirdin, iş sadece okuyup çalışmaya kaldı diyelim, o zaman da kişisel özelliklerini, yaşam biçim ve alışkanlıklarınla çevreni şöyle bir gözden geçirmende fayda var. Baştan uyaralım, bu işi yapanlar “Çok sancılı bir süreç. Baştan çok iyi karar verilerek yapılması lazım.” diyor. Yani asistanlık, öğretim görevliliği ya da profesörlük öyle her “babayiğidin” kolay kolay kaldırabileceği mesleklerden değil.
Bir kere şöyle bir arada kalma durumu var. Hem öğrencisin hem de öğretmen. Yani kantinde avaz avaz bağırıp şarkı söyleyeceksen bir kere daha düşünmen gerek. Ne öğrenci kadar haylaz ne de öğretmen kadar disiplinli olmaya gayret göstereceğin bir ömür var önünde. Ki inan, biri birinden daha kolay ya da zor değil.
Bu mesleğin bir de süpriz yumurtaları var; akademisyen olmayı hiç düşünmeyen biri bile kendini odasında sınav kâğıtlarını okurken bulabiliyor ya da doçentlik seviyesine gelmiş biri mızıkçılık yapıp “ben vazgeçtim!” diyebiliyor.
Eğer gerçekten nitelikli bir akademisyen olmak istiyorsan, öncelikle kitap kurtlarının anatomisini mercek altına almalısın.. Çünkü kısa vadede onlardan biri olman işten bile değil. Zaten yardımcı doçentlik, doçentlik ve profesörlük için de bu zorunlu. Seçimini akademisyenlikten yana yapmış olanlar, yani öğretim üyeleri; o kültürü üniversitenin verdiğini, bu işin sadece unvan için yapılamayacağını iletiyor...

Öğretim üyeliği
Yardımcı doçent, doçent ve profesörleri içeriyor.
Yardımcı doçentliğe başvurmak için doktora yapmak şart. Öğretim üyeleri için bir de yabancı dil konusu var; bilgi birikimi olarak mükemmel de olsanız, yabancı dil sınavını geçemeyen biri akademik unvanlara kavuşamıyor.

Öğretim görevlisi
Doktoranız olmasa bile aranan bir meslekte master’ınız varsa, öğretim görevlisi olarak çalışabilirsiniz. Master’lı biri, öğretim görevlisi olarak ona ihtiyaç duyulduğu sürece, hatta emekli oluncaya kadar üniversitede kalıp arada araştırmalar da yapabilir. Ama doktora yapmadığın sürece ne yazık ki yardımcı doçentliğe, dolayısıyla akademik sürece tam anlamıyla katılmak imkânsız. Bu unvanları almayıp, yardımcı doçent olmadıkça ürettiğin bilgiyi akademik süreçlerde değerlendiremiyorsun ancak bu, yardımcı doçentliğe başvurulurken değerlendiriliyor.


Akademik kariyeri kimler seçiyor?

İlgilendiği bölüm alanlarında kendilerini daha fazla geliştirmek isteyenler
Yoğun iş stresinden çok fazla hoşlanmayıp daha sakin bir hayat tarzı arzulayanlar
Okumak, yazmak, araştırma yapmaktan özel zevk alanlar
Bir alanda yoğunlaşıp bilgi üretmek isteyenler
Toplumsal alanda faydalı olmayı hedefleyenler
Çevresindeki başarılı akademisyenlerden etkilenenler
Öğrencilerle ilişki kurmayı ve onların eğitimlerine katkıda bulunabilmeyi sevenler.


Benden akademisyen olur mu?
Dergi testlerinden alışık olduğunuz üzere, aşağıdaki özelliklerden yarısı cepteyse akademik sürece bir yerinden dâhil olabilirsin. Oldu ki beklediğin skoru yapamazsan, dert etme. Kimse de sizden % 100 performans beklemiyor, ne de olsa aşağıda art arda dizdiğimiz özelliklerden bazıları zamanla kazanılıyor...
Disiplin benim göbek adım diyorsan,
Bilginin üretilmesi ve yayılması sürecinde parmakla gösterilen biri olmaya gönüllüysen,
Üniversite yapı ve işleyişindeki “ufak” engelleri göze aldıysan,
Benim gönlüm zengin diyenlerdensen, dolayısıyla piyasaya oranla daha az gelir elde etmeye razıysan,
Uyku saatleri dışındaki tüm zamanını bu işe vermeye hazırsan,
Aydın olabilmenin sorumluluk ve yükü halter ağırlığında gelmeyecekse,
Kitap sayfaları ve selüloz kokusu sana garip bir zevk veriyorsa,
Alanınla ilgili yenilikleri takip etmekten zevk alıyorsan,
İşinin dokuz-altı mesaisi ile sınırlı olmadığını kesin olarak kabul edebiliyor, saatin aslında bir aksesuar olduğuna inanıyorsan,
Bir yandan, ertesi gün anlatacağın konuyu hatmederken, bir yandan da öğrenciyken sorduğun soruların aynılarıyla karşılaşıp sabırla cevaplayabileceğine inanıyorsan,
Profesör olana kadar sınavlara girmeye razıysan,
Araştırma yapmak için can atıyorsan,
Hafta sonu yeni açılan restorana giden arkadaşlarını ektiğin için vicdan azabı duymayacaksan,
Bavulun niye bu kadar ağır diyenlere gülümseyerek kitaplarını gösterip güneşlenmeye devam edebileceksen,
Birlikte yaşadığın kişiler ya da ailen bu konuda seni destekliyor ve tempona saygı gösteriyorsa,
Üniversitelerdeki gizli hiyerarşinin varlığından rahatsız olmayacaksan (İnsan hırslı yaratık nitekim, öğrencin gelip seni geçtiği zaman dengeler, kıyısından köşesinden bozuluyor.),
Her yıl rektörlüğün soracağı, ‘Geçtiğimiz yıl boyu neler yaptınız? Hangi makaleniz yayınlandı? Nerede, hangi bildiriyi sundunuz?’ gibi sorulara alnı açık, göğsü dik ve ellerini kavuşturarak cevap verebileceksen,
Haftada 15-16 saat ders vermekten ve envai çeşit öğrenciyle karşılaşmaktan zevk alacaksan,
Yurt içinde ve yurt dışındaki sempozyumları takip etmek, sempozyumlara katılmak ve o bilgileri paylaşmak konusunda istekliysen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder